Ana içeriğe atla

DOĞA VE CANLILAR DİZİSİ-2

Batmayan Sam
18 Mayıs 1941 günü Bismarck adlı Nazi savaş gemisi ilk ve tek görevine çıkmıştı. 27 Mayıs tarihinde gemi battı ve 2100 personelden sadece 115 kişi kurtulabildi. Gemide bulunan bir kedi de bir İngiliz destroyer gemisi olan HMS Cossack mürettebatı tarafından kurtarıldı. Oscar adı verilen kedi bu İngiliz gemisiyle devriye görevlerine çıkmıştı. 24 Ekim 1941 günü Nazi denizaltısı tarafından vurulmuş ve 3 gün sonrasında da batmıştı. Oscar ise gemiden yine sağ kurtulmayı başardı. Bunun üzerine Oscar HMS Ark Royal adlı uçak gemisine alındı. Ancak bu gemi de 13 Kasım 1941 günü yine Nazi denizaltısı tarafından batırıldı. Oscar yine sağ kurtulmuş ve adı da bu tarihten itibaren “Batmayan Sam” olarak değişmişti. Georgina Shaw-Baker tarafından bu meşhur olmuş kedinin bir yağlı boya portresi yapıldı. Bu portre halen Greenwich’te müzede sergilenmektedir.

Elbette bahsetmek istediğim şey bir kedinin bu kadar şanslı olması değil ama tarihte böyle ilginç hikayeleri olan kediler bugünün ana konusunu oluşturuyor. Kedilerin insan hayatındaki yeri ve önemini anlatmaya başlıyorum.

“The American Journal of Cardiology” dergisinde 2020 yılında yayınlanan bir çalışmada Dr. Chayakrit Krittanawong ve arkadaşları hayvan sahibi kişilerin hipertansiyon hastalığını daha az yaşadığını göstermektedir. 2009 yılında yapılan başka bir çalışmada sadece kedi sahibi olanlar incelenmiş ve kalp krizi ile birlikte bütün kalp damar hastalıkları sebebiyle ölümün belirgin oranda azaldığını saptamışlar. Bu konuyla ilgili yapılan ve hepsinde de benzer sonuçlar elde edilmiş 20’den fazla çalışma mevcut. Dünya genelinde en fazla ölüme sebep olan durumun kalp hastalıkları olduğu düşünüldüğünde kedilerin hayatımızı ne kadar etkileyebileceği daha iyi anlaşılabilir.

Bazı kişiler kedilere karşı çok sempati duyarken bazı kişiler ise kedilerden ölesiye uzak duruyorlar. Kedilerden uzak duranlar özellikle kedilerin mırlamasından çok rahatsız oluyorlar. Bilimsel olarak gerçekten rahatsız edici mi peki? Kedi mırıltısı 20-140hz frekansında titreşimler yaratmakta. 1997 yılında Almanya’da yayınlanan bir çalışmada biyomekanik uyaran terapisinin travma sonrası eklem iyileşmesinde faydalı olduğu gösterilmiştir. Burada uygulanan biyomekanik uyaran 18-35hz frekanstaki seslerdir. Yine 25-50hz arası ile 100-200hz arası frekansın kemik güçlenmesini uyardığı ve kedi mırlamasındaki vibrasyonların kas ve tendon iyileşmesinde faydalı olduğu yönünde çalışmalar bulunmaktadır. Kedi mırıltısının rahatsızlık vermek yerine bilimsel olarak pozitif etkisi olduğu ortada.

Kediler günün 12-16 saatinde uyurlar. Bunun en tipik örneği ise Garfield olsa gerek. Elbette kedilerden bahsederken Garfield’dan bahsetmemek olmazdı. 1970’li yıllarda Jim Davies tarafından oluşturulan karakter toplamda yıllık 750 milyon ila 1 milyar dolar arasında bir değere sahip olmuştu. Onlarca dizi ve film ortaya çıkmış 4 defa Emmy ödülü kazanmış bir karakterdi. En tipik özelliği ise tembelliği ve sürekli uyuması idi. Sadece Garfield’a has bir özellik değil bu tabii ki. En fazla uyuyan canlılardandır kedi ailesi. Kendi çok uyuduğu gibi insanlarında daha rahat uyumalarını sağlamaktadır. Yapılan çeşitli çalışmalarda kedi sahibi kişilerin daha rahat uyuduğu saptanırken, çalışmalardan birinde ise kedi veya köpek sahibi kişilerin %40’a yakını daha rahat uyuduğunu, %20 civarında ise tam tersine evcil hayvanları nedeniyle uyuyamadığını düşünmektedir. Bu konuda farklı fikirler olması daha fazla çalışma gerektiğini göstermektedir. Benim görüşüme göre; özellikle uyku bozukluğu tanısı olan kişilerde evcil hayvan edindirerek tedavi yöntemi olarak kullanılması konusunda yapılacak çalışmalar daha doğru fikirler sağlayabilir.

2015 yılında Peter Gray ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada kadınların evcil hayvan sahibi erkekleri daha çekici ve birlikte yaşanabilir buldukları gösterilmiş. Aynı çalışmada köpek sahibi olmanın bu konuda daha avantajlı olduğu da saptanmıştır. Ancak 2020 yılında Lori Kogan ve arkadaşlarının sadece kedi sahibi erkeklerle yaptığı çalışma tam tersi bir sonuç vermişti. Bu çalışmada kadınların kedi sahibi erkekler konusundaki düşünce algıları: daha nevrotik kişiliğe sahip oldukları, daha uyumlu ve açık fikirli olduklarıydı. Evet eğer kendine eş bulmakta zorluk çeken erkekler varsa kedi yerine köpek tercih etmeleri daha uygun olabilir. Elbette hayvan dostlarımızı böyle hedefler için araç olarak görmek çok da uygun değil aslında.

Şimdi kedilerin doğal bir meslekleri olabileceğinden bahsedeyim. Büyük doğal felaketlerin sonrasında birçok insanda “Travma sonrası stres bozukluğu” denen bir hastalık gelişebilir. 2019 yılında yapılan bir çalışmada evcil hayvan sahiplerinin bu tip durumlarda bu hastalığa yakalanma oranları belirgin daha düşük bulunmuş. Kedilerin doğal mesleğinin psikiyatrist veya psikolog olduğunu göstermiştir bu çalışma. Buna benzer şekilde kedi sahibi olanların vücutta anksiyete düzeyini düşüren bazı kimyasal maddelerin daha fazla bulunduğu çalışmalar da yapılmış. Indiana Üniversitesi’nde 7000 kişi üzerinde yapılmış bir çalışmada kedilerin videolarını izlemenin bile negatif duyguları azaltarak pozitif duyguları arttırdığı gösterilmiş. Yine 2020 yılında Gretchen Carlisle ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada otizmli çocukların ailelerinde kedi veya köpek bulunmasının çocuğun iletişimi için faydalı olduğu gösterilmiş. Her ikisinin de bulunması en iyi sonuçları vermiş. Burada son yıllarda yapılan insidans (sıklık) çalışmalarında otizmin her 54 çocuğun birinde olduğunu belirtmek isterim. Sadece kedi videoları izlemenin bile bizi mutlu edebildiğini düşündüğümüzde elbette ünlü televizyon karakterleri olması da oldukça normal bir durum. Dünyanın en tanınmış kedisi “Felix the Cat” bunlardan biri. 1919 yılında sessiz film döneminde yapılan çizgi film karakteri. Tüm zamanların en iyi 50 çizgi film karakterlerinden biri seçilmişti. Aşağıda ilk yapılan sessiz filmini izleyebilirsiniz.

Tom ve Jerry ikilisi ve yine Sylvester ve Tweety herkesin çocukluğundan bildiği ve sevdiği diğer karakterlerdir.

Felicette
Kedilerin insan hayatı üzerine etkilerini araştıran çalışmalardan bir kısmı da çocuklardaki alerji ile ilişkisi üzerine olmuştur. Bu konuda ise oldukça farklı ve tartışmalı sonuçlar ortaya çıkmış. Bazı çalışmalar erken yaşta kedi veya köpek ile temasın ileri yaşta alerji ve ilişkili astım gibi rahatsızlıkları azalttığını gösterirken bazıları da tam tersine daha çok alerji yatkınlığına yol açtığını göstermiş.

Yine tarihte yerini almış bir başka kediden bahsedelim. 1963 yılında Fransız uzay programında bir fırlatma denemesi yapıldı. Bu denemede Felicette adındaki kedi uzaya çıkan ilk kedi ünvanını aldı böylece. Kedinin adı da “Felix the Cat” olarak değişti. Elbette bu ismi nereden aldığını artık biliyorsunuz; dünyanın en tanınmış çizgi film karakterinden almıştı. Sonuçta bu karakterin yapımcısı da Fransızlardı. Bu kedi 10 dakika kadar uzayda kalıp sonrasında başarılı bir şekilde dünyaya inebilmişti. Evet yıl 1963 idi. Bizim 2021 yılında uzaya hiçbir canlı gönderemediğimizi düşünürsek oldukça etkileyici.

Mumya (1999)


Catwoman

“Kediler! Bazen ayakkabınıza kusarlar, bazen de sizi eski ölümsüz canavarlardan kurtarırlar!” Mumya filminin meşhur kedisini en iyi bu cümleyle hatırlarsınız. Peki “Baba” filminde Vito Corleone’nin kedisini hatırlayanlar var mı? Harry Potter’daki meşhur Mrs.Norris’i de unutmamak lazım. Hikayedeki o sinir bozucu hademe Filch’in sinsi kedisi kendisi. Marvel dünyasındaki Kedi Kadın da kedinin gücünü ortaya koyan ve unutulmayacak bir karakterdir. Evet sinema dünyasında da kediler önemli  bir yer tutmuştur. Bunların dışında da hatırlayamadığımız önemli kedi sahneleri mutlaka vardır. Aklınıza gelen olursa yorumlarınızla paylaşabilirsiniz.

"Dogs believe they are human. Cats believe they are God."(Köpekler insan olduklarına inanırlar, Kediler ise Tanrı olduklarına.) Bu ünlü sözle yazımı noktalamak istiyorum. Bu sözdeki gerçeklik payı eski Mısır tanrıçası olan “Bastet”; ana kedi tanrıçadır. Ra’nın kızı sayılmaktadır. Bastet ile ilgili ayrıntılı bilgilere girersek yazı çok uzayacak bu konuyu daha sonra tarih yazısı olarak paylaşabilirim.

Okuyan ve yorumlarıyla katkıda bulunan herkese teşekkür ediyorum. Bir dahaki yazımızda görüşmek üzere.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NOBEL ÖDÜLLERİ DİZİSİ-1

Emil Adolf von Behring Emil Adolf von Behring, 1901 yılında özellikle difteriye karşı geliştirdiği serum tedavisi nedeniyle Tıp dalında Nobel ödülü kazandı. Çalışmaları o dönemde gerçekten insanlığa ne katmıştı? Günümüzde ne kadar geçerliliği devam etmekte? Günümüzde çok büyük bir sorun olmadığı düşünülen difteri o tarihlerde en korkulan enfeksiyöz hastalıktı. İlk olarak 5. yüzyılda Hipokrat tarafından tanımlanmış, 6. Yüzyılda Aetius tarafından salgın hastalık olduğu anlaşılmıştır. İlk kez Theodor Albrecht Edwin Klebs tarafından etken bakteri (Corynebacterium diphtheria) gösterilmiştir. 1817 yılında Pierre Bretonneau tarafından “Difteri” adı verilmiştir. Yunan kökenli bir kelime olup deri ve post anlamları vardır. Bu adın verilme sebebi ise boğazda oluşturduğu beyaz bir tabakadır.  Bu hastalığın tanımlanması ve saptanmasında birçok kişinin rolü olmasına rağmen neden Nobel ödülünü Emil von Behring almıştı? Bunun sebebi hastalığın oldukça ölümcül seyretmesiydi. Ölümcül etkileri b...

NOBEL ÖDÜLLERİ DİZİSİ-2

  27 Kasım 1895 yılında Alfred Bernhard Nobel üçüncü ve son vasiyetini Paris’te İsveç-Norveç Klubü’nde imzaladı. Ölümünden sonra vasiyeti okunduğunda birçok tartışmaya yol açtı, çünkü Alfred Nobel bir ödül sisteminin kurulması için servetinin büyük bir bölümünü bırakmıştı. Ancak bu isteğinin yerine getirilmesi 1901 yılını buldu ve ilk Nobel ödülleri verildi. Bir önceki bölümde von Behring ve difteri antitoksininden bahsetmiştik. Bu bölümde öncelikle, Nobel ödüllerinin başladığı tarihe kadar yaşamamış ancak kesinlikle bu ödülü Tıp alanında hakeden birinden bahsetmek istiyorum. Günümüzde sinema sektörünün girmediği bir alan yok. Hastanelerde geçen ve sağlık çalışanlarını konu alan birçok film ve dizi yapıldı son yıllarda. Bu eserlerde üniformalarıyla gezen sağlık çalışanlarında olmazsa olmaz bir aksesuar göze çarpar. Bu aksesuarın (aslında aksesuar olmayıp, tıp tarihinin en önemli cihazıdır kendisi) steteskop olduğunu herkes anlamıştır. İşte bu cihazı keşfeden kişi René Théophile Hy...

DOĞA VE CANLILAR DİZİSİ-1

  Ağaçsakal “Gelecek hakkında endişelenmeyi sevmiyorum. Kimsenin tarafında değilim çünkü hiç kimse benim tarafımda değil. Ormanları benim onlarla ilgilendiğim gibi kimse umursamıyor, bugünlerde Elfler bile.” diyen Ağaçsakal onlarca ağacın kesilerek yakılmış olduğunu gördüğünde bütün Entleri savaşa götürmeye karar verir. Yüzüklerin Efendisi kitabında ve filminde o unutulmaz sözü ve unutulmaz sahne ortaya çıkar. “Gelin dostlarım. Entler savaşa gidiyor. Muhtemelen kendi sonumuza gidiyoruz. Entlerin son yürüyüşü.” Ağaçsakal kendi sonları olduğunu düşünse de ormanın katledilişine dayanamaz. Yüzüklerin Efendisi’nde geçen Fangorn Ormanı’nın. Keşke bu hikaye gerçek olsaydı (Ağaçsakalın ayrıntılı hikayesini merak edenler buradan izleyebilirler). İnsanlık için hoş olmayacak bile olsa doğa kendi kendini savunmak için ayaklansaydı keşke. Doğa ve canlıların, insanlar için ne kadar önemli olduğunu belki de o zaman anlardık. Doğa ve canlılar dizisine bu nedenle başlıyorum.  Bu bölümde...